Astım bronş denilen akciğer içi hava yollarının müzmin iltihabi bir hastalığıdır. Bu iltihap alerjiye veya sık geçirilen enfeksiyonlara bağlı gelişebilir.
Astım Belirtileri:
- Nefes darlığı
- 3 haftadan uzun süren öksürük
- Göğüste ıslık sesi
- Göğüste tıkanıklık hissidir.
Astımda nefes darlığı ataklar halinde gelmekte olup özellikle geceleri uykudan hastayı kaldırması tipiktir. Ataklar arasında hastanın genelde nefes darlığı yakınması yoktur. Hastaların bir kısmında nefes darlığı sürekli bir hal alabilir ve hastanın yaşam kalitesini bozarak sürekli geceleri uykudan uyandırmaya, iş gücü kaybına, acil servise başvurulara, hastaneye yatmalara neden olabilir. Astımlılarda mutlaka nefes darlığı olmak zorunda değildir. Öksürükle seyreden astım tipleri de vardır. Özellikle geceleri gelen ve hastayı uykudan uyandıran öksürük ya da eforla ortaya çıkan öksürük yakınmaları olduğunda astım olası bir tanı olarak akla gelmelidir.
Astım temelde genetik bir hastalıktır. Yakın aile çevresinde astım olan kişilerde astım gelişme olasılığı daha yüksektir. Aile yakınlarında astım olmadan da bazı genetik bozukluklara bağlı olarak astım ortaya çıkma olasılığı vardır. Ayrıca çevresel faktörlerde astım gelişiminde rol oynayabilir.
Sık olarak astım atağına yol açan etkenler şunlardır:
Ev tozu akarları, çimen, ağaç, hububat polenleri, küfler, hamam böcekleri, kedi, köpek, kuş gibi ev içersinde beslenen hayvanlar, nezle, grip gibi enfeksiyonlar, sigara dumanı, odun, kömür dumanı, tezek yakma, parfüm, saç spreyleri, yemek, boya kokuları gibi ağır kokular, otomobil içersindeki kokular, sis ve hava kirliliği, psikolojik faktörler, egzersiz aşırı rutubetli iklim, hava ve mevsim şartlarında değişim, gülme, ağlama gibi ani sık nefes alış verişini gerektiren manevralar, mesleki faktörler.
Astımı tamamen yok etmek mümkün olmayabilir ancak düzenli takip, disiplinli ilaç kullanımı ve doktor tavsiyelerinin yerine getirilmesi ile astımın tam kontrolü mümkündür.
Astımda tam kontrol hastanın hiç bir nefes darlığı, öksürük, göğüste tıkanıklık hissinin olmaması, eforla nefes darlığının olmaması, gece nefes darlığı ile uyanmaması, kurtarıcı ilaç kullanmaması, nefes darlığı nedeni ile acile başvurmaması, astım nedeniyle hastaneye yatmaması ve bunlar sağlanırken de ilaçların herhangi bir yan etkisi olmaması anlamına gelmektedir. Bu hastaların bir çoğunda ulaşılabilir bir hedeftir.
Gebelerin 1/3’ünde astım şikayetleri artar. Gebelikte bebeğe yardım etmenin en iyi yolu astımın kontrol altına alınmasıdır. Astım ilaçlarının büyük bir çoğunluğu bebek üzerine herhangi bir olumsuz etkiye sahip olmayıp güvenle kullanılabilir.
Astımlı hastaların yaklaşık %80’inde alerjik nezle vardır. Astımlı hastaların bir kısmında bazı ilaçlara karşı hassasiyet olabilir. Bu ilaçları aldıktan sonra alerjik reaksiyonlar ortaya çıkabilir.
1) Aspirin ve diğer ağrı kesicileri mümkün olduğunca kullanılmamalı.
2) Bazı tansiyon ilaçları bronşlardaki duyarlığı artırabilir. Öksürük krizlerine ve nefes darlığında artmaya neden olabilir.
3) Bazı antibiyotikler seyrek de olsa astım krizlerini tetikleyebilir. Antibiyotikleri dikkatli ve doktor önerisi ile kullanmak gerekir.
Hamileyken sigara içen annelerin bebeklerinde astım gelişme riski fazla olduğu gibi gebelik süresince pasif sigaraya maruz kalan gebelerin (örneğin, baba sigara içiyorsa) çocuklarında da astım gelişme olasılığı fazladır
Çocukların hayatlarının ilk yıllarında sigaraya maruz kalmaları, akciğer gelişimini olumsuz etkilediği, solunum fonksiyonlarının yaşıtlarından daha düşük olmasına yol açtığı gibi astım gelişme olasılığını artırmaktadır.
Astımlıların pasif olarak sigaraya maruz kalmaları astım ataklarının sıklığını arttırmakta ve kontrolü güçleştirmektedir.
Astımlı hastaların tedavisinin temelini eğitim oluşturmaktadır. Hasta hastalığı ile ilgili tüm bilgilere sahip olmalı, hekim ile sürekli diyalog halinde olmalıdır. Sağlığındaki en ufak değişimleri hekimiyle paylaşmalı, önerilen ilaçları önerilen süre boyunca düzenli kullanmalı ve kontrollerine düzenli gitmelidir. Eğer hastadan günlük tutması ve PEF metre ölçümleri yapması istendiyse bunları aksatmadan ve bıkmadan yerine getirmelidir. Bu öneriler yerine getirildiğinde astımın tam kontrolü mümkün olabilir.
Astım atağı olduğunda kullanılan hızlı etkili beta mimetik ilaç 1- 2 nefes alınmalı, nefesde bir düzelme hissedilmezse 20 dakika sonra 1-2 nefes daha bu ilaçtan alınmalıdır. İkinci ilaç alımından 20 dakika sonra hala nefes düzelmedi ise ve özellikle durum daha da kötüye gidiyorsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurularak acil yardım alınmalıdır.
Küresel İklim Değişikliğinin yaratacağı diğer sağlık problemlerinin yanı sıra astım hastalığının hem rastlanma sıklığını hem de ciddiyetini olumsuz olarak etkilemesi beklenmektedir. Küresel iklim değişikliği sonucu polen mevsiminin erken başladığı, uzun sürdüğü, polenlerin alerjenik potansiyellerinin artarak daha çok ve ciddi alerjiye yol açtığı biliyoruz.
Artan ısı ile polenlerin artışı arasında da paralellik olduğu da gözlemlenmiştir. Polen alerjisi olan astımlıların zorunlu olmadıkça polen döneminde dışarı çıkmaması önerilmektedir. Ne yazık ki bu konuda hastalara yardımcı olabilecek detaylı günlük polen seviyeleri bildirim sisteminden yoksunuz. Ayrıca küresel ısınma ile birlikte artan ozon seviyeleri de astımlılar açısından risk teşkil etmektedir.
Ozon yüksek konsantrasyonlarda, astımda hava yollarında var olan aşırı duyarlılığı körüklemekte, havayollarının çok kolay ve abartılı bir şekilde kasılmasına neden olmaktadır. Havayollarında oluşan aşırı duyarlılık sonucunda hastalarda ağır parfüm, yemek v.s. kokuları, sigara dumanına maruziyet sonrası veya gülerken, konuşurken ortaya çıkan öksürük ve nefes darlığı atakları görülebilir.
Küresel iklim değişikliğinin getireceği bir diğer sonuç hava kirliliğinde artıştır. Hava kirliliğinin en büyük kaynağı trafiktir. Hem artan nüfus sonucu şehirlerde artan trafik hem de iklim değişikliği nedeniyle hava kirletici unsurların etkisinin daha fazla hissedilir oluşu astımlıların kontrolünü güçleştirebilir. Astımlıların mümkün olduğunca hava kirliliğinin fazla hissedildiği şehir merkezlerinden, otoyol yakınlarından uzak ortamlarda yaşaması önerilir. Ne yazık ki ülkemizde astımlılar açısından yaşanabilecek en kötü yer olan İstanbul’un nüfusu her geçen gün artış göstermektedir. İstanbul’un astım hastalarına olumsuz etki göstermesinde hava ve çevre kirliliğinin yanı sıra havasının rutubetli olmasının da çok önemli rolü vardır. Birçok astımlı hasta memleketlerine gittiklerinde şikayetlerinin tama yakın geçtiğini dönüşte İstanbul il sınırlarına girdikten kısa bir süre sonra şikayetlerinin yeniden başladığını ifade etmektedirler.
Astımlı hastalar özellikle de ülkemizde yaşayan astımlı hastalar için diğer önemli bir unsur da sigara içimi veya pasif sigara dumanına maruziyettir. Tüm uyarılarımıza rağmen 10 astımlı hastamızdan 2-3 ‘ünün hala sigara içtiğini gözlemlemekteyiz. Geri kalan astımlı hastaların önemli bir bölümü de pasif sigara dumanına temas etmek zorunda kalmaktadırlar. Bu konuda son sigara yasası önemli katkılar sağlamakla beraber astımlı hastaların evlerinde hala yaygın bir şekilde sigara içilmektedir. Sigara içen astımlılarda astım daha ciddi seyretmekte, özellikle astımın tedavisinde kullandığımız en güçlü silah olan ve solunum yoluyla kullanılan inhaler kortikosteroidlerin etkinliği azalmaktadır.
Yine son yıllarda önemle üzerinde durduğumuz diğer bir sorun obezite astım ilişkisidir. Obez veya aşırı kilolu hastalarda potansiyel diğer sağlık problemlerinin yanı sıra, astım gelişme riski çok daha fazladır. Yapılan araştırmalar obez astımlılarda hastalığın çok daha ciddi seyrettiğini, astımın kontrolünde güçlükler yaşandığını göstermiştir. Bu hastalarda zayıflama ile astım çok daha iyi kontrol edilebilir bir hale gelmiştir.
Psikolojik faktörlerin astım üzerine etkisi de ihmal edilmemesi gereken bir unsurudur. Kişinin içinde bulunduğu yaşam şartları, ekonomik problemler, ailevi sorunlar psikolojisini olumsuz olarak etkilemekte astımın kontrolünü güçleştirmektir. Ayrıca yıllardır devam eden ve daha ağır seyreden astımlı hastalarda hastalığın getirdiği kaygı,üzüntü ve stres bir kısır döngü yaratmakta ve hastalığın daha da kötüye gitmesine yol açmaktadır. Ağır ve ölümcül astımlı hastalarda hastalığın kötüleşmesi veya ağır seyretmesine yol açan nedenlerin başında psikolojik faktörler gelmektedir.
Sonuç olarak astımı kötüleştirecek bazı güncel unsurlar mutlak göz önünde bulundurulmalı ve bunları bertaraf edecek önlemler üzerinde çalışılmalıdır. Astımı kökünden geçirmek mümkün olmamakla beraber, tam olarak kontrol altına alma olasılığı, konunun uzmanı olan Göğüs Hastalıkları Hekimlerinin düzenli kontrolünde kalarak ve önerilen ilaçları düzenli olarak kullanarak arttırılabilir.
Eğer oluyorsa siz de çok kişide olduğu gibi egzersize bağlı astımı olanlardan biri olabilirsiniz.
Astım hastalığı toplumun yaklaşık %5’inde görülür. Ağır egzersizlerde bu kişilerde astım bulguları gelişir. Bununla beraber astımı olmayan insanların yaklaşık %13’ünde, ailede alerji yakınması olan ve alerjik riniti olan kişilerin yaklaşık %40’ında egzersizde astım bulguları gelişir.
BULGULAR VE TETİKLEYİCİLER
Eğer egzersiz astımınız varsa egzersizin 5-20. dakikalarında solunum güçlüğü başlar. Semptomlar hırıltı, göğüsde sıkışma, öksürük ve göğüs ağrısıdır.
Egzersizin tetiklediği astım hastalarıda havayolları ani sıcaklık, nem, soğuk, kuru hava gibi etkenlere aşırı hassastır. Ağır egzersizlerde kişiler ağızdan soluk alıp vermeye başlarlar. Böylece soğuk ve kuru hava alt solunum yollarına ısıtılmadan ve burunda nemlendirilmeden iner. Ağızdan soluma, nezle, sinüzit ve alerjik riniti (saman nezlesi) olan hastalarda da görülür. Ağızdan solumada hava % 60-70 nemlendirilebilir. Oysa burundan nefes alınca hava ısıtılır ve % 80-90 nemlendirilir. Ayrıca ağızdan solumanın yanında hava kirliliği, polen miktarı ve viral üst solunum yolu infeksiyonları da egzersizde hırıltının şiddetini etkileyebilir.
TANI
Egzersizin neden olduğu astım tanısı için;
· Hastalık öyküsü
· Dinlenme ve egzersiz sonrası solunum fonksiyon testleri ile konulabilir
ÖNERİLEN AKTİVİTELER
Her ne kadar önerilen aktivite tipi ve süresi kişiden kişiye değişse de, bazı aktiviteler egzersize bağlı astım için daha uygundur. Yüzme sıcak ve nemli ortamda yıl boyu yapılabilir, üst solunum kaslarını güçlendirir, yatay pozisyonda yapılması balgam serbestleşmesini sağlar. Yürüyüş, serbest bisiklet, arazi yürüyüşü, kayak (serbest, yukarıdan aşağıya) egzersize bağlı astım ataklarına daha az neden olan aktivitelerdir.
Solunan havayı ısıttığından soğuk havalarda kaşkol veya ameliyathane maskesi kullanılabilir. Egzersiz hem fiziksel hem duygusal iyi olma hali için gereklidir. Yapılan bir çalışmada olimpiyatlara katılan sporcuların %16’sında astım olduğu saptanmış, işin ilginç tarafı da bu sporcuların astımı olmayan sporculardan daha başarılı olduğu görülmüştür.
Kısa süreli enerji gerektiren sporlar (beyzbol, amerikan futbolu, güreş, golf, cimnastik, kısa süreli trekking, sörf), sürekli aktivite gerektiren sporlara (futbol, basketbol) göre astım atağına daha az neden olur. Arazi kayağı, buz hokeyi gibi soğuk hava sporları havayollarını uyarır. Fakat spora uygun tedavi ile astımlı hasta her türlü sporu yapabilir.
TEDAVİ
Efor öncesi inhaler tedavi bronkospazmı önler. Kısa etkili beta 2 spreyler efordan 15 dakika önce kullanılır. Bu tedaviler albuterol, terbutalin, salbutamol içerir ve % 80-90 hastada etkilidir. Etkileri hızlı başlar ve 4-6 saat sürer. Bu ilaçlar egzersize bağlı yakınmalar oluştuktan sonrada etkilidir.Uzun etkili bronş genişletici ilaçlar (etkileri 12 saat süren) da kullanılabilir. Bu tür ilaçlar ise okula gitmeden önce kullanılırsa çocuklar gün boyu kısa etkili beta 2 bronş genişletici ilaçlara ihtiyaç duymadan cimnastik ve diğer sportif aktivitelerine katılabilir.
Eğer yakınmalar kontrol altına alınamıyorsa hastalar göğüs hastalıkları uzmanı ile görüşerek hava yolu duyarlılığının artmasından sorumlu inflamasyon sürecini durduracak günlük tedavilerini belirlemelidirler.
Tedavinin dışında egzersiz öncesi ısınma süresinin kısaltılması ve efor sonrası gevşeme egzersizleri (jogging gibi) egzersize bağlı astım semptomlarını azaltabilir.
Atletler viral infeksiyonları olduğunda, soğuk havalarda egzersizlerini azaltmalıdır. Eğer alerjik iseler polen varlığında ve hava kirliliğinde de egzersizler azaltılmalıdır.
Mevsimsel grip Influenza virüslerinin neden olduğu çok bulaşıcı bir solunum sistemi enfeksiyonudur.
Mevsimsel grip hastalığı genellikle sonbahar-kış aylarında görülen, halk arasında sıklıkla soğuk algınlığı ve nezle ile karıştırılan, ancak sanıldığının aksine tehlikeli, hatta ölümcül olabilen bir hastalıktır. Ayrıca tüm dünyada işgücü kaybının en önemli nedenidir. İşgücü kaybının % 10-12'sinin gripten kaynaklandığı bildirilmektedir.
Her yıl influenza virüsünün;
- 3 ile 5 milyon arasında ciddi olguya,
- 250.000 ile 500.000 arasında ölüme neden olduğu tahmin edilmektedir.
Dünyada her yıl çocukların %20’si gripten zarar görmektedir. Ülkemizde ise her yıl 5000 civarında vatandaşımızı grip ve gribe bağlı altta yatan hastalığın alevlenmesi nedeni ile kaybettiğimizi tahmin etmekteyiz.
Herkes mevsimsel gribe yakalanabilir. Ancak risk grubu kişilerde mevsimsel grip daha ağır komplikasyonlara ve ölümlere yol açmaktadır.
65 yaş üstü kişilerde ve küçük çocuklarda grip çok daha ciddi seyredebilmekte ve ölümlere yol açabilmektedir.
Bu risk grupları haricinde diyabetlilerde, bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda, karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları olan hastalarda grip ciddi tablolara yol açabilmektedir.
Zatürree gribin önemli bir komplikasyonudur. Grip mikrobunun kendisi zatürreeye yol açabileceği gibi grip zemininde üzerine eklenen diğer mikroplarla zatürree gelişme riski de çok artar. Özellikle risk gruplarında zatürree gelişme riski çok fazladır. Bu tür gruplarda ölüm riski % 20’lere kadar çıkmaktadır.
Bunun haricinde Gribin belki de en önemli komplikasyonu altta yatan hastalığın alevlenmesidir. Grip nedeniyle kaybedilen hastaların büyük bir çoğunluğu bu şekilde gelişen komplikasyonlar nedeni ile yaşamını kaybetmektedir. Örneğin hastada astım, KOAH, bronşektazi gibi bir kronik bir akciğer hastalığı mevcutsa bu hastalığın alevlenmesi sonucu ortaya çıkan solunum yetersizliği tablosu ile hasta kaybedilebilir. Bu şekilde altta yatan kalp, böbrek , karaciğer problemlerinin alevlenmesi de sık görülen bir durumdur.
Mevsimsel grip aşısı ile bu risklerden korunmak mümkündür. Grip virüsü sürekli antijenik yapısını değiştiren bir mikroptur. Dolayısıyla Grip aşısı her yıl bir önceki sene en sık rastlanan grip mikrobu türlerinin antijenik yapısı göz önünde bulundurularak hazırlanır. Eylül ayı sonundan başlayarak sonbahar ve kış başlangıcı dönemi grip aşısının yapılması için ideal bir zamandır. 65 yaş üstü kişiler altta yatan bir hastalık olmasa bile aşıyı ücretsiz olarak yaptırabilirler. Altta yatan kronik akciğer hastalığı, diyabet, kalp rahatsızlıkları, böbrek ve karaciğer yetersizlikleri olan hastalar, bu hastalıklarına ait bir sağlık kurul raporu aldıkları takdirde aşıdan ücretsiz olarak yararlanabilirler.Erişkinde yılda bir kez yapılması yeterlidir.
Daha fazla kişiyi aşılayabilmek için kişinin hiçbir acı hissetmeyeceği mikroenjeksiyon türü intradermal aşılar çok yararlıdır. Gerek teknik nedenlerle gerekse de aşını her sene değişkenlik göstermesi nedeni ile oral tablet eklinde aşı yapmak mümkün değildir.
Deri içi grip aşısı:
1,5 mm uzunluğunda çok küçük iğnesi olan mikroenjeksiyon sistemi
- Daha az miktarda aşı enjeksiyonu
- Uygulaması kolay
- Aşıdan korkanlar için ideal
- Kitlesel uygulamalar için uygun
- 18-59 yaş için kullanılabilir.
Sigara içersindeki zararlı maddelerin bir kısmı tütünün yanması ile bir kısmı ise de sigara kağıdının yanması ile ortaya çıkar. Bu zararlı maddeler akciğerlerdeki hava yollarını geçtikten sonra gaz alışverişinin olduğu en uç nokta olan hava keseciklerinin etrafında bulunan kılcal damarlar vasıtasıyla kana karışır. Bu şekilde sadece temas ettiği yüzeylerde değil bütün vücutta zararlı etkiler görülür.
SİGARA ÖLDÜRÜR MÜ?
Sigara içenlerin yarısı, sigaraya bağlı bir nedenle ölür. Bugün için dünyada her yıl 4.5 milyon insan sigara nedeniyle yaşamını yitirmektedir ve bu sayının 2020 yılında 8.5 milyona, 2025-2030 yıllarında da 10 milyon dolayına ulaşacağı tahmin edilmektedir. Şu an bu paragrafı okuyuncaya kadar geçen bir sürede bir insan daha yaşamını yitirdi. Denebilir ki içilen her sigara ömrünüzden 5 dakika çalmaktadır.
Uzun süren bir araştırmanın sonucunda hiçbir zaman sigara içmeyen erkeklerin 73 yaşına erişme olasılıkları %78 iken 20 yaşında sigaraya başlayan bir erkeğin 73 yaşına erişme olasılığı %42’dir.
SİGARANIN AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞINA ETKİLERİ NELERDİR?
Ağız içersinde bakterilerin üremesini arttırır. Diş etleri ve dişlerde tahribat, çürümelere yol açar. Ağız içi kanserlerin gelişmesi için zemin hazırlar.
Sigara üst solunum yolunu temizleyen tüylerin hareketini felç etmesinin yanı sıra üst solunum yollarında şişme yaparak mikropların yerleşmesi için uygun ortam sağlar. Sıklıkla ses telleri iltihabı ve sinüzitlere zemin hazırlar. Orta kulak iltihabına yol açtığı bilinmektedir.
Sigara mide barsak sisteminde bir çok hastalığa yol açmaktadır. Bunlardan en çok bilineni reflüdür. Reflü kendisini mide bölgesinde ağrı, ekşime, yanma, ağza acı ekşi sular gelme ve göğüs bölgesinde yanma şeklinde gösterir. Bu durum ayrıca müzmin öksürüğün en önemli nedenlerinden biridir. Sigara mide ülserinin önemli nedenlerinden biridir. İltihabi barsak hastalıkları, karaciğer, pankreas, yemek borusu kanserleri de sigara ile çok ilişki gösterir.
Sigara koroner arter hastalığı için major risk faktörüdür. Sigara içenlerde miyokard infarktüsü riski 2.5 kat artmaktadır. Pasif içicilerde kalp hastalıklarına bağlı ölümler %30 artış göstermiştir. Sigara ayrıca damar yapısını bozarak tansiyonun yükselmesine neden olur.
SİGARANIN KAN SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİLERİ NELERDİR?
Sigara kanda beyaz hücrelerin (lökositler) kandaki seviyesini arttırır. Bunun sonucunda beyaz hücrelerden salgılanan bazı zararlı oksidan maddelerin kan seviyesi yükselerek vücutta hemen hemen her organda sigaraya ait zararlı etkiler artar. Ayrıca sigara kanın pıhtılaşmasına yol açan bazı maddelerin kandaki seviyelerini arttırarak zaten bozuk olan damar çeperlerinin de yardımıyla damarların tıkanmasına yol açar. Tıkanan damar beyin damarı olursa felç, kalp damarları tıkanırsa kalp krizi, bacaklara giden damarlar tıkanırsa kangren sonucu bacaklarda kesilmeler olur. Ayrıca kanda pıhtılaşmayı sağlayan hücerlerin sayısının artması, kanda oksijen taşınmasında bozukluklarda bu olayları artırır. Ayrıca sigara ile kan kanseri arasında ilişki saptanmıştır.
SİGARANIN ÜROLOJİK SİSTEME ETKİLERİ NELERDİR?
Böbrek damarlarını ve fonksiyonel üniteleri olumsuz etkilediği için sigara böbrek yetersizliğine neden olabilir. Böbrek mesane kanserlerinin önemli bir nedenidir. Erkeklerde cinsel yetersizliğe yol açan önemli bir zarar olarak karşımıza çıkmaktadır
SİGARANIN JİNEKOLOJİK SİSTEME ETKİLERİ NELERDİR
Sigara içenlerde jinekolojik kanserler içmeyenlere oranla daha fazla görülür. Çocuk sahibi olamayan hanımların önemli bir oranının sigara içtiği, sigaranın önemli bir kısırlık sebebi olduğu bilinmektedir.
SİGARA GEBELİKTE ZARARLI MIDIR?
Hamilelikte içilen sigara düşüklere, bebeğin düşük doğum ağırlıklı olmasına ve zeka geriliğine yol açar.
SİGARANIN PSİKİYATRİK VE NÖROLOJİK HASTALIKLARLA İLİŞKİSİ NEDİR?
Sigara beyin kanaması riskini 2-3 misli arttırır. Genç yaşta sigara kullanımının panik atak, anksiyete bozuklukları ve diğer nörolojik sorunlara yol açtığı bildirilmektedir.
SİGARA VE GÖZ
Sigara körlükle sonuçlanan makula dejenerasyonuna ve katarakta yol açmaktadır.
SİGARA CİLDE ZARAR VERİR Mİ?
Sigara ciltte kırışmaya ve erken yaşlılığa neden olur.
Evet, sigaranın bağışıklık sistemini düzenleyen hücreleri ve bunların salgı miktarlarını arttırarak olumsuz etki yapar. Bunun sonunda başta solunum yolu enfeksiyonları olmak üzere bütün enfeksiyonlara eğilim artar.
SİGARANIN SOLUNUM YOLLARI VE AKCİĞERLER ÜZERİNE ETKİLERİ NELERDİR?
Sigaranın en büyük zararlarını gösterdiği sistemlerin başında gelir. Akciğer kanseri olgularının % 90’ı sigara içen veya daha önce sigara içmiş hastalarda görülmektedir. Kronik Bronşit, Amfizem ve KOAH (Kronik obstruktif akciğer hastalığı) gelişimi % 80 oranında sigara içimi ile doğru orantılıdır. Bilindiği gibi KOAH ve amfizem ileri derecede nefes darlığı ve ölüme yola açan hastalıklardır.
Sigara içen astımlılarda astımın kontrolü güçleşmiştir. Astım tedavisinde kullandığımız ilaçların tesirini azaltmaktadır.
SİGARANIN DOLAŞIM ÜZERİNE ETKİLERİ NASILDIR?
Sigara içimi ile kanda zararlı yağların seviyesi artarken (LDL) yararlı yağların seviyesi artar (HDL). Bunun sonucunda damar çeperinde kolesterol plakları oluşarak damar çeperini daraltarak hipertansiyon ve kalp hastalıklarına zemin hazırlanır. Ayrıca nikotin damar çeperinde bozulmalar oluşturarak pürtüklenmeye ve hem kolesterol plaklarının artmasına hem de damarların daralmasına neden olur .
SİGARANIN ENDOKRİN VE METABOLİK SİSTEME ETKİLERİ NASILDIR?
Sigara içenlerde şeker hastalığı (diyabet) riski yaklaşık 3 misli artmaktadır. Diyabet gelişenlerde damar komplikasyonu gelişme ihtimali çok artar. Ayrıca sigaraya devam eden diyabetiklerde kan şeker seviyelerinin kontrolü çok güçtür. Ayrıca sigara içen diyabetiklerde böbrek yetersizliği gelişme riski çok daha fazladır.
Sigara içenlerde guatr gelişme olasılığı da içmeyenlere göre fazladır.
1. Sigaranın içindeki zararlı maddeler nelerdir, Nikotin bu maddelerden biri midir, Nikotin hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Sigara insan sağlığına çoğu zaman geri dönüşü olmayan zarar verdiği bilindiği halde serbestçe satılan tek maddedir. 4000'den fazla kimyasal madde barındırdığı bilinen sigaranın içersinde çok sayıda kanser yapıcı maddede vardır. Bu maddelere bazı örnekler:
Benzen (petrol katkı maddesi)
Kanserojen olduğu bilinmektedir, özellikle kan kanseri (lösemi) ile ilişkili olduğu bilinmektedir.
Formaldehit (sabitleme solüsyonu)
İleri derecede zehirli olduğu bilinmektedir. Cesetlerin bozulmaması için saklandığı solüsyondur. Kanserin yanı sıra solunum, cilt ve mide bağırsak şikayetlerine neden olduğu bilinmektedir.
Amonyak (tuvalet temizleyici)
Nikotini tütünden serbestleştirerek gaz formuna çevirir. Banyo, tuvalet temizleyici maddeler içersinde bulunur.
Aseton (oje sökücü)
Kuvvetli bir kimyasal maddedir. Normalde ojeleri temizlemek için kullanılır.
Katran
Sigaranın içersindeki katı zift yapısında maddedir. Sigaradan alınan katranın % 70’i akciğerlerde birikir.
Nikotin
Sigaranın içersinde bağımlılık yapan bir maddedir.
Karbon monoksid
Araba egzosundan çıkan ve tüp zehirlenmelerinde kanda artan bir maddedir. Yüksek oranlarda zehirlenmeye yol açmaktadır.
Bu maddelerin haricinde arsenik, hidrojen siyanid, kurşun, polonium 210 nitrozamin, krom, Formaldehit, Nikel, Vinil klorür, Asetaldehit, Benzopiren, DDT gibi birçok kanser yapıcı madde sigaranın içersinde mevcuttur.
2. Nikotin bağımlılığının kriterleri nelerdir? Nikotin eşittir sigara mı demektir?
Sigaradaki nikotin tıpkı esrar, kokain, eroin gibi bağımlılık yapan bir maddedir. Nikotin sigaradan bir soluk çekildikten sonra beyne ulaşıp kısa bir süre kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Bir müddet sonra nikotinden alınan keyif hissi azalacağı için aynı uyuşturucu kullananlarda görüldüğü gibi kişi doz artırımına yani içilen sigara miktarını arttırmaya başlar.
Sigara bağımlıları, sigara içmeyince kızgınlık, endişe, konsantrasyon bozukluğu, huzursuzluk, kabızlık gibi belirtiler göstermeye başlar. Sigara fiziksel bağımlılığın yanı sıra psikolojik bağımlılık da yapmaktadır. Sigaradan çekilen her nefes el ve ağız alışkanlığını kuvvetlendirmekte ve güçlenen bir alışkanlık ortaya çıkmaktadır.
Nikotin Replasman tedavisi öncesi kişinin bağımlılık düzeyi belirlenir. Bunda en belirleyici olan unsurlar kişinin içtiği sigara miktarı, sabah ilk içtiği sigaraya kadar geçen sürenin kısalığıdır. Bunun haricinde ağır hasta olduğunda sigara içip içmediği, sigara içilmesi yasak olan yerlerde yasağa uymakta zorluk çekmesi, sabahları daha fazla sigara içmesi de nikotin bağımlılığını belirlemede önemli olabilir.
3. Sigara bırakmada nikotin replasman tedavisinden bahseder misiniz, NRT’nin mantığı nedir ve etkili bir sigarayı bırakma yöntemi midir?
Nikotin replasman tedavisinin mantığı sigarayı bıraktıktan sonra ortaya çıkan nikotin yoksunluk belirtilerinin ortadan kaldırılması, kişinin sigarayı bıraktıktan sonraki dönemi rahat geçirilmesinin sağlanmasıdır. Etkinliği kesin ve bilimsel olarak kanıtlanmış ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından da en çok önerilen sigara bırakma yöntemidir. Sigara bırakma olasılığını 2-2.5 kat arttırır. Bizim yaptığımız araştırmada nikotin replasman tedavisi uyguladığımız kişilerin yarısının ilk 15 günde sigarayı rahatlıkla bıraktıklarını gözlemledik
NRT öncesi kişinin bağımlılık düzeyi belirlenir. Bunda en belirleyici olan unsurlar kişinin içtiği sigara miktarı, sabah ilk içtiği sigaraya kadar geçen sürenin kısalığıdır. Bunun haricinde ağır hasta olduğunda sigara içip içmediği, sigara içilmesi yasak olan yerlerde yasağa uymakta zorluk çekmesi, sabahları daha fazla sigara içmesi de nikotin bağımlılığını belirlemede önemli olabilir.
4. Nikotin replasman tedavisini daha çok kimler için öneriyorsunuz, NRT Sigarayı bırakmak isteyen kişilere ne gibi faydalar sağlar? Günde 10 sigara ve üstü sigara içenler NRT’den faydalanabilmektedirler. NRT sigara içen ve bırakmak isteyen herkese uygulanabilmekle beraber gebeler ve ağır koroner arter hastalarında önerilmez. Aslında bu kişiler sigaraya devam ediyorlarsa normalde NRT’den alacakları nikotinden çok daha fazlasını vücutlarına sokmaktadırlar.
Sigara içmeyince kızgınlık, endişe, konsantrasyon bozukluğu, huzursuzluk, kabızlık gibi görülen yan etkilerin giderilmesi veya azaltılması sağlanır.
5. Nikotin sakızlarında doz önemli midir?
Başlangıçta 1-2 saatte bir 1 sakız çiğnenerek gittikçe doz aralıkları uzatılır. 3 aylık bir tedavi öngörülmektedir. Sakızı çiğnedikten sonra nikotin 20-30 dakikada kan tepe değerine ulaşır. Sakızlar, düzenli kan nikotin düzeyi sağlayamadığından, çiğneme sıklığı ve miktarını genellikle hastalar belirlemektedir. İki sakız arasında en az yarım saat ara bırakılmalıdır.
6. Nikotin replasmanında nikotin sakızları ve bantları biliyorduk, şimdi bir de dilaltı tabletleri çıktı. Dilaltı tabletleri kimlere öneriyorsunuz? Nikotin dil altı tabletleri de güvenilir bir şekilde aynı sakız gibi kullanılabilir. Kişinin nikotin yoksunluğuna hızlı bir şekilde cevap vermesi, kolay uygulanabilir olması, sakız çiğnenemeyecek bir ortamda da uygulanabilmesi avantaj sağlamkta, uyumu arttırmaktadır.
7. Sigara yasağı nedeniyle birçok kişi sigara içememekten kaynaklı sorunlar yaşamakta. Bu süreçte nasıl davransınlar, hangi yolları izlesinler? Bu onlar için sigarayı bırakmak anlamında iyi bir fırsat olabilir. ABD’de sigara yasakları sonrası sigara içme oranları yarı yarıya düşmüştür. Tavsiyemiz insanlar biraz olsun bu yasaklar niye geliyor, bu madde benim sağlığımı nasıl tehdit ediyor diye düşünsünler ve zihinlerin bu maddeden kurtulmak üzere programlasınlar. İnsanlığın sağlığını tehdit eden en büyük unsur olan bu maddenin gelişmiş ülkelerde adım adım tam olarak yasaklanmasına doğru bir gidişat olduğunun farkına varsınlar.
9) Sigara bırakmak için kullanılan başka ilaçlar var mı?
Sigara bırakmakta etkili olduğunu bildiğimiz buproprion ve varenicline içeren ilaçlar mevcuttur. Bunlar direkt beyin üzerine etki yaparak sigara bırakmayı sağlarlar.
Ülkemizde 1940'lı yıllarda her yıl bin kişiden 2-3'ü verem nedeniyle ölüyordu. Ancak yeni tüberküloz ilaçlarının devreye girmesi ve etkili mücadele sayesinde tüberküloz önemli bir ölüm nedeni olma özelliğini kaybetmiştir.
Türkiye'de 20 milyona yakın bir nüfusun vücutlarında henüz hastalık oluşturmamış verem mikrobunun olduğu hesaplanmaktadır. Bu insanların yüzde beş-yüzde onu yaşamlarının bir döneminde verem hastası olacaklardır.
Türkiye'de yılda yaklaşık 25 bin tüberküloz hastasının ortaya çıktığını tahmin edilmektedir. Düzensiz ve hatalı tedaviler yüzünden ilaçlara dirençli veremli hasta sayılarının ülkemizde yüksek oluşu önemli bir sorunumuzdur.
Tüberküloz mikrobunun kaynağı, tedavi görmemiş, aktif akciğer veremi olan hastalardır. Öksürmek, hapşırmak, konuşmak ile mikroplar çevre havaya saçılır. Sağlıklı kişiler bu mikropları nefesleriyle alır ve mikropla tanışma safhası geçirirler.
Bulaşma için genellikle verem hastası bir kişi ile uzun süre birlikte yaşamak gereklidir. En çok hastanın aile bireyleri ve yakın çalışma arkadaşlarına bulaşma olur. Tedavi ile bulaşma hızla sona erer.
Çatal, kaşık, tabak, bardak, giysi gibi nesnelerle bulaşma olmaz.
Tüberküloz mikrobu vücuda girdikten sonra aylarca-yıllarca hastalık yapmadan kalabilir. Bu dönemde vücut tarafından oluşturulan savunma yanıtları, mikropları aktif olmayan bir şekilde tutarlar. Buna tüberküloz enfeksiyonu ya da kişinin enfekte olması diyoruz.
Vücuttaki tüberküloz mikropları aktif hale gelirse hastalık yaparlar. Hastalık ciddidir. Tedavi edilmediği sürece, tuttuğu organda ya da organlarda hasar yapar, bu hasar giderek artar ve öldürücü olabilir.
Tüberküloz hastalığı, en çok akciğerleri tutar. Hastalığın tuttuğu diğer organlar, lenf bezleri, akciğer zarları, kemikler, böbrekler, beyin zarlarıdır. Vücudun hemen bütün organlarında hastalık yapabilir. Hastalanan organlarda ağır bir iltihap olur, erimeler görülebilir. Organların çalışması bozulur.
Mikropların vücuda girdikten sonra hastalık yapma süresi farklılıklar gösterir. Vücut direnci düşükse, hızla hastalık gelişebilir. Ya da yıllar sonra hastalık gelişebilir. Mikrop alıp enfekte olanlardan ancak yüzde onu yaşamları boyunca hastalanırlar.
Hastalığın gelişmesine yol açan vücut direncini kırıcı hastalıklar ve etkenler vardır. AIDS hastalığı bu bakımdan vücut direncini en çok kıran hastalıktır. Bu nedenle, AIDS ve tüberküloz birbirlerine en büyük desteği veren iki beladır. Hastalığın gelişmesine yol açan diğer direnç kırıcılar, şeker hastalığı, böbrek hastalığı, bazı kanserler, ilaç ve alkol bağımlılığı, sigara, madenci hastalığı ve diğer bazı ciddi hastalıklardır.
Tüberküloz tanısı, balgamda verem mikrobunun gösterilmesi ile konulur.
Hastanın yakınmaları ve akciğer film bulguları ile hastalıktan şüphelenilir. Hastalarda şu yakınmalar olabilir:
* iki haftadan uzun süren öksürük,
* ateş, gece terlemesi,
* göğüs ağrıları,
* iştahsızlık,
* zayıflama (kilo kaybı), çocuklarda kilo alamama da olabilir.
* halsizlik
* kan tükürme
Yakınmalar genellikle hafif başlar ve yavaş ilerler. Bu nedenle, birçok hasta doktora başvurmakta gecikir. Bazıları da sigara ya da başka bir nedene bağlar yakınmalarını. Doktora başvuru gecikince, hastalık akciğerleri ya da tutulan diğer organları tahrip eder. Yanlış teşhis ve yanlış tedaviler de hastalığın ilerlemesine neden olur; aynı zamanda çevresine mikrop saçmayı sürdürmesine yol açar. Özellikle öksürük ve diğer yakınmaları olan hastaların gecikmeden verem savaşı dispanseri ya da göğüs hastalıkları uzmanına başvurmaları gerekir.
Hastanın yakınmaları ve akciğer film bulguları hastalıktan şüphelenmeyi sağlar. Şüphelenilen hastalarda kesin tüberküloz tanısı mikroskopta basilin gösterilmesi ve besiyerinde basilin üretilmesi ile konulur. Hastadan alınan balgam ya da nadiren diğer örnekler bu amaçla laboratuarda incelenir ve tanı kesinleştirilir. Verem savaşı dispanserlerinde tanı işlemleri, tedavi, ilaçlar ve takip ücretsizdir.
Tüberkülozun tedavisinde çok güçlü ilaçlar vardır. Bu ilaçları, ülkemizde Verem Savaşı Dispanserleri ücretsiz verir. Mikropları etkili bir şekilde öldürmek için tedavide dört ilaç kullanılmaktadır. Verem mikrobu, diğer mikroplara göre çok daha yavaş çoğaldığından, ilaçları çok daha uzun süre kullanmak gerekir. Tedavi süresi altı aydır. Bazı özel durumlarda ilaçları kullanma süresini doktorunuz uzatabilir.
İstirahat, özel beslenme, iklim ve sıkıntı-stres gibi unsurların tüberküloz tedavisinde çok önemli olmadığı gösterilmiştir. Verem ilaçları bulunana kadar bu saydığımız uygulamalar yapılıyordu, fakat hastaların yarıdan çoğu ölüyordu. İlaçlar bulunduktan sonra, verem ölümleri son derece azalmıştır, hastaların neredeyse hepsi başarıyla tedavi edilebilmektedir.
Hastayı iyileştiren tedavi hastanın sağlığı yanında toplum sağlığı açısından da son derece önemlidir. Bulaşıcı bir hastalık olan veremle savaşın en önemli yöntemidir. Bu nedenle, tedavinin düzenli sürdürülmesi ve tamamlanması zorunludur.
Tüberkülozda ilaç direnci, tüberküloz mikrobuna etkili olan ilacın artık etki etmemesidir. Bu, laboratuar testi ile anlaşılabilir. Nedeni, yanlış ilaçlarla, eksik ilaçlarla tedavi yapılması ya da tedavinin düzenli kullanılmaması, erken kesilmesidir.
İlaca dirençli tüberküloz hastaları da tedavi edilebilir. Ancak bu hastaların tedavisi, daha uzun sürmesi, daha çok yan etki yaratması, yaklaşık 100 kat daha pahalı olması ve bazen ameliyat da gerektirmesi nedeniyle daha zordur.
İlaç direnci olmayan hastalar bütün dispanserlerde ücretsiz tedavi edilebilir; dirençli hastaların tedavileri ise sadece bu konuda uzmanlaşmış eğitim tipi göğüs hastanelerinde yapılmaktadır.
Hava yolu ile ve tamamen rastlantı eseri olan verem bulaşmasının önlenmesinde yapılması gereken en önemli şey hastaların tedavisidir.
Doğrudan gözetimli tedavi (DGT)*, hastalara her doz ilacın, bir görevli tarafından bizzat içirilmesidir.
Hastaların bir kısmı, en az 6 ay sürmesi gereken tedaviyi düzenli sürdürememektedirler. Hangi hastanın tedaviyi yarım bırakacağı ya da düzensiz kullanacağını öngörmek de olanaksızdır. Bu nedenle, her bir hastanın tedavisini düzenli bir şekilde yapmak ve tamamlamak için doğrudan gözetimli tedavi gereklidir.
Çakmak gazı koklamak vücudu nasıl etkiliyor? Nasıl bir zehirlenmeye neden oluyor?
Çakmak gazının içinde genelde bütan gazı kullanılıyor. Bu madde evde kullandığımız tüp gazlarda da mevcut. Bu tür gazlar kısa etkili olduğu için kişiler oluşturduğu haz duygusu ve sarhoşluğun devamı için sürekli gazı çekmek ihtiyacı hissediyor. Bunu kapalı bir poşet vasıtası ile yapabildiği gibi bazen direkt çakmak gaz tüpünü ağzına sıkarak da yapabiliyor.
Çocuğun çakmak gazı koklamaya başladığını, alışkanlığını nasıl anlayacağız?
Çakmak gazı kullananlar o an için adeta bu dünyadan koptuklarını, geçici olarak görme ve işitme duygularını yitirdiklerini ifade ediyorlar. Kendinden geçme ve aşırı bir neşe hali de ortaya çıkabiliyor. Sesde bir kalınlaşma meydana gelebiliyor. Bu yaş çocukların davranışları çok sıkı takip edilmeli, davranış değişiklikleri ve şüpheli hareketleri sezilirse özellikle arkadaşları ile birlikte olduğu anlarda yaptıkları takibe alınmalıdır.
Kaç yaşındaki çocuklar arasında başlıyor bu alışkanlık?
Uçucu gaz inhalasyonun daha çok 9-15 yaş grubunda daha yaygın olduğunu biliyoruz. Bu gençlerin bir kısmı daha sonra daha farklı uyuşturuculara alışma eğilimi göstermekte.
Genelde iyi aile çocuklarında görülüyor diyebiliyor muyuz, nasıl ailelerde yetişen çocuklar bunlar?
Diğer alışkanlıklar da olduğu gibi bu alışkanlık da arkadaş etkisi ile ortaya çıkıyor. Sosyokültürel etkenler, anne baba ilgisizliği, kendini kanıtlama ihtiyacı gibi nedenlerde bu alışkanlığın ortay çıkmasında rol oynuyor. Son yıllarda gençlerde kullanım oranlarının %50-60 oranında arttığı tahmin ediliyor.
Öldürücü olma oranı ne, ani ölümlere neden olabiliyor mu?
Çakmak gazı inhalasyonu ile elimizde kesin veri olmamakla beraber ölüm oranlarının çok olduğunu biliyoruz. Ölümlerin çoğu ani ölüm olarak gelişiyor. Çakmak gazının direkt olarak kalp kası üzerine toksik etkisi var. Kalp ritminde bozulmaya ve ani kalp durmaların rol açabiliyor. Ayrıca bu gaza bağlı olarak beyin ve akciğer ödemi gelişebiliyor. Boğulmaya benzer bir tablo ile ölümler gerçekleşebiliyor.
Diğer uçucu madde bağımlılıklarından farkı ne?
Ağız içine sıkılarak kullanılan bütan gazının diğer uçucu gazlara göre öldürücü etkisinin 3 misli fazla olduğu ortaya konmuştur.
Bağımlılığa son vermek kolay mı, mutlaka uzman yardımı gerekir mi?
Bu tür maddelerin 18 yaş altına satılmasının engellenmesi çok önem arzetmektedir. Aile ve riskli bireylerin eğitimi bu konuda uyarılmaları önemlidir. Bağımlılık gelişmiş gençlerde bu konu ve bu yaş grubu gençlere yaklaşım konusunda deneyimli olan psikiyatrist ve psikologlar vasıtası ile destek sağlanmalıdır.